9 Ekim 2012 Salı

Kurbağa

Tıp fakültesinde zaman zaman kurbağalı deneyler yapılır. Kas, üreme sistemi, kan dolaşımı, sinir sistemi ve aklıma gelmeyen niceleri incelenir. Bunlar yapılırken kurbağaya acı çektirmemek ya da acısını mümkün olduğunca aza indirmek esastır.

Kaldırıyorum elimi. Birkaç saniye önce asistan “Gönüllü gönüllülük” diye bir şeyden söz etmiş, deneyi yapmaya gönüllü birinin olup olmadığını sormuştu. Eğer birileri elini kaldırıyor olmasaydı “Zorunlu gönüllülük” diye başka bir düzene göre seçilecekti cellat, listeden.

Asistan sağa sola bakarken bir el dokunuyor omzuma “Koçum benim!”, dercesine. Etrafa bakmaya çekiniyorum başka bir gönüllü daha çıkacak diye. Çıkmıyor. Asistan, eğitmenimiz, eliyle beni işaret ediyor.

Prosedür okunuyor, ellerime eldiven giyiyorum. Dün de yine eldiven vardı elimde ve günüm, kadavra mıncıklamakla, kas dokuyu incelemekle geçmişti. Bugünse bilim uğruna bir can almakla görevlendirildim, gönüllü oldum buna. Tıp fakültesi dendiğinde insanı heyecanlandıran teorik dersler değil, pratik uygulamalardır, öyle sanıyordum. Benim dönemimdekileri heyecanlandırmayışı garip, ama ben bayılıyorum böyle şeylere.

Kurbağanın içinde bulunduğu kutunun kapağı açılıyor. Bu kadar büyük mü oluyor kurbağalar? Neyle besliyorlar bunları! Her neyse… Sakinleşmeye çalışıyorum. Kurbağanın üzerine bir bez konuyor. Karanlıkta daha uysal oluyorlarmış, o da sakinleşiyor.

Şapşal’ı -evet, ilk kurbağama oda arkadaşımın adını koyuyorum- asistanın gösterdiği şekilde tutuyorum. Düşündüğümden daha güçlü… Gerçi incecik parmaklarımı, kassız kollarımı düşünürsek her şey düşündüğümden daha güçlü… Elimden kaçırıyorum ilk seferimde. Benim ardımdan eğitmenimiz de elinden kaçırıyor hayvancığı, içten içe seviniyorum, sorun bende değil. Bir fırsat daha istiyorum asistandan. Kurbağayı kutusuna bırakmasını istiyorum, yapıyor; kurbağanın üzerine bezi örtüyorum, kurbağa hareketsiz duruyor; kurbağayı avucuma alıyorum. Bu kez oldu. Bu kez kaçamayacak elimden.

Yapacağım şeyin iğrenç, canice olduğunu düşünmeyin. Evet, iğrenç ve canice ama öyle düşünmeyin. Kurbağanın beyniyle ayak kası arasındaki bağlantıyı kesmemiz gerekiyor.

Asistan makası nasıl tutacağımı gösteriyor. Makas keskin mi diye soracaktım ama ağzımdan “bıçak” diye çıkıyor sözcük. Asistan dalga geçiyor benimle. Arkadaşlarıma dönüyorum. Makas benim elimde, kurbağa benim elimde, güç benim elimde. O pozisyonda özel bir şeyler söylemesem olmaz, söylüyorum.

“Herkes bana baksın! Bir… İki…”

Makası açıyorum, kurbağanın kafasının üzerine getiriyorum. Şimdi kurbağanın üst çenesi makasın iki kolu arasında duruyor, makası kapatıyorum.

Suskun Geveze