4 Temmuz 2012 Çarşamba

Gamsız

Normalde her sınava yarım saat erken giden biri olmama rağmen benimle birlikte sınava girecek oda arkadaşımın ısrarı üzerine bu kez, bu dönemin ilk fizik sınavına biraz daha geç gitmeye karar veriyorum.

Sınav saat 10:30’da… Eminim, çünkü bir önceki gece 3. sınıf olan diğer oda arkadaşım "Yarın sınavınız kaçta?" diye sorduğunda kafamda hemen 10 ve 30 sayıları beliriyor. Fizik dersi koordinatörü, her sınav öncesi en az 5 kere sınav yeri ve zamanını mail attığı için unutmak ne mümkün? Ben daha soruya sesli bir cevap veremeden benimle yarın sınava girecek olan oda arkadaşım "10:30" deyiveriyor. Ben de "artık bu konuşmada bana ihtiyaç kalmadı." diyerek işime dönüyorum.

Oda arkadaşım her sınava ya tam zamanında ya da en az 10-15 dk geç giden biri. İlk dönem alınan en önemli ders olan Calculus finali için ben, yarım saat erkenden yerimde, hazır ve nazır oturup, milleti izleyerek Kinder Surprise yememin ardından sınava başlamışken o, sınav başlamadan yaklaşık 5 saniye önce amfinin kapısından içeri dalıyor, gördüğü ilk sıraya oturuyor ve önüne konulan kağıda yazmaya başlıyor. Zaten diğer Calculus sınavlarına da "Ya, zaten geç gitsem de zamanım yetiyor." diyerek 15 dakika geç gitmişti bu arkadaş. Yani zaman konusunda bende asla olmayan bir rahatlık, bir gamsızlık tavrı var onda. (Ayrıca "Eğer bilgisayar sisteminde bir hata olur da sınav yerinizi göremezseniz sınava M13’te girin." uyarısını dikkate alarak sınav yerine hiç bakmayıp direkt M13’e gidiyor. Daha sonra merak edip de baktığımızda orijinal sınav yerinin zaten M13 olduğunu görüyoruz. Şaşıyorum. Neyse olay bu değil.)

Sınavda yük, elektrik alan, manyetizma tarzı konular çıkacak. Çevremde, okuldaki not sisteminden dolayı "eğrici" olarak tanınan biri olarak lakabımın hakkını vermek, iyi bir akademik başarı sağlayabilmek, fiziği en iyi şekilde öğrendiğimi gösterebilmek, ve en önemlisi, üstten aldığım derse rağmen bölümdeki arkadaşlarımla ortak olarak aldığım derslerden bile şov yapıp, "Ahaha sizi böcekler, sizler anlamsız birer hiçsiniz." diyerek namımı yürütebilmek için sınavdan iyi bir not almalıyım.

Saate bakıyorum: 9:50. Normalde bu saatte yolda olurdum. Dediğim gibi bugün oda arkadaşımın ısrarları nedeniyle biraz geç gideceğim. Fakat yine de de içim içime sığmıyor, o ise çok rahat. Kantine gidiyoruz. Soğuk çay ve Lila Pause alıyorum. Glikoz denildi mi akan sular durur benim için. 5 dakika sonra artık dayanamıyor ve "Abi, hiç kusura bakma, ben artık kaçıyorum. Yeterince geç oldu, sen ne zaman gidersen git ama ben sınava koşuyorum." diyorum. O ise umursamaz bir tavırla "Peki." diyor. Koşuyorum.

Sınav yerim kampüsün öbür ucunda. Yürüyerek 20 dakikada ulaşıyorum hedefime. Sınava gireceğim amfiyi arıyorum. Eeeeeh bu işletme binasından da her yer birbirine benziyor. Şöyle acayip bir mimarisi olsa da aradığımız yeri daha rahat bulsak. Bunları düşünürken etrafta bir gariplik seziyorum. Normalde bu saatlerde buralarda milletin koşuşturuyor, arkadaşlarıyla "Abi sınavda ne çıkacak, hele bir anlat bana." muhabbeti yapıyor olması lazım ama çevremde kimse yok. Adeta çıt çıkmıyor. Neden bilmiyorum, koridorun ortasında eğilip ayakkabı bağcığımı çözüyor, tekrar bağlıyorum.

Bir tanesi dışında bütün sınıfların kapısı kapalı… İçeri bakıyor ve bir kâğıda bir şeyler yazan birini görüyorum. "Oha bu saatte de ders mi çalışılır sınav önc…" Cümlemi bitiremeden neler döndüğünü anlıyorum.

Belki de olayı önceden fark edip, panik yaratmamak, büyük bir sorun çıkmasını engellemek için "işler ters gidiyorsa bari benim kontrolüm dahilinde de ters gitsin, bileyim" diyerek durup dururken bağcık bağlamam gerektiğini bana hissettiren, böylece mantıkta çığır açan bilinçaltıma, beynime küfrediyorum.

Sınav olmam gereken sınıfın kapısını açıyorum.

"Hass..."

Evet, önlerinde sınav kağıdı, harıl harıl bir şeyler yazmakta olan bütün sınıf bana bakıyor. Sınav 10:30 da değil, 10:00 da başlıyormuş, anlıyorum.

"Sakin ol, sakin ol. Sadece, panik yapma." Saate bakıyorum: 10:15.

İçimi bir huzur dalgası kaplıyor. Sanki sınava bilerek geç gelen, "Ben bunları 15 dakika geç gelerek bile yaparım heheyt" diyen biri edasıyla alıyorum kâğıdı asistanın elinden ve oturup yazmaya başlıyorum derin bir nefes aldıktan sonra.

Sınav bitiyor. Çok sinirliyim. "Ulan ben kendi aklıma uyup her zaman gittiğim gibi gitsem yetişecektim sınava, ne diye geç göndermek için uğraştırdın beni!" diye bağırmak istiyorum odamdaki danaya. Sonra, onun sınava muhtemelen daha da geç kalmış olduğunu fark ediyorum ama sinirim yine de geçmiyor. Binadan dışarı çıkıyorum. Telefonum çalıyor, arayan o. Sinirli bir şekilde açıyorum telefonu. Onun o gamsız sesini duyuyorum: "Kanka, niye öyle oldu yeaaa?"

3 saniye süren bir sessizlik oluyor. Ardından ikimiz de deli gibi gülmeye başlıyoruz. Öyle ki etrafımdaki insanlar dönüp rahatsız olduklarını ifade eder biçimde kaşlarını çatarak bana bakıyorlar ama ben duramıyorum. Yaklaşık 5 dakika karşılıklı gülüyoruz. Neye güldüğümü bilmiyorum. Sadece her şey o kadar salak geliyor ki o an. Ben, o, içinde bulunduğumuz durum...

(Not: Bir hafta sonra sınav sonuçları açıklanacak ve ben 98 almış olacağım.)

Meteor

* Bu yazıda yayınlayanın emeği yok, sadece birkaç yeri kırptım. Yazı bizzat Meteor tarafından yazıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.