2 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Yabancıya Günaydın Diyebilmek

Uyandım. Saat kaç acaba? Lisedeki Bursalı ile yollarımız ayrıldığından beri kol saati takmıyorum. Telefonumun nerede olduğundan da emin değilim. Arkamdaki yatağın dolu olup olmadığına bakıyorum: Boş. Saat 7’yi geçmiş olmalı. Gün çoktan aymış. Ama ben henüz yeterince ayılamadım. Kafamı yeniden yastığa koyuyorum. Öküz gibi uyumaya devam ediyorum.

İnsan sosyal bir varlık… Öyle olduğumuzu söylüyorlar, milleti haksız çıkarmak için uğraşmanın manası yok. Sosyalleşelim. Çevremizle iyi geçinelim, sevelim çevremizi. Sadece gülle, papatyayla değil böceklerle de sevişebilelim mesela. Gülümseyelim ama sadece mutlu olunca değil. Hani ne mutlu ne mutsuz olduğumuz o tarafsız anlar var ya, o zaman da gülümseyebilmeliyiz. Ve selam vermek… Yabancı olduğu birine de “Günaydın” diyebilmeli insan. Bir başkası için de iyi dilekler dileyebilmek lazım. İkinci uyanışım ardından işte bunları düşünüyorum yatakta. Bir karar alıyorum: Bugün yabancılara da “Günaydın” dileklerimi sunacağım.

Doğruluyorum, ayaklarımı yatağın yanından aşağı bırakıyorum. Gözlüğümün bulunduğunu sandığım yere, kırmızı renkli “Çocuk Endokrinolojisi” kitabına uzatıyorum elimi, boşluğu avuçluyorum, geri çekiyorum. Yatağın başlığına asmışım gözlüğümü, alıyorum. Telefonum hala ortalarda görünmüyor. Yatağın altına bakıyorum, sonra nevresimin çok kırıştığı bir yerde buluyorum.

Koğuş sistemi gibi bir şey var yatakhanede. 8 kişilik odalar… Duşlar, tuvaletler koridorun sonunda. Kalkıp lavaboya gidiyorum. Tuvaletten çıkan genç takılıyor gözüme, “Günaydın” diyorum coşkuyla, yüksek sesle. Sanki bağırmasam beni duymayacakmış, anlamayacakmış gibi… Tuvaletten çıkan çocuk şaşırıyor, bir gülümseme beliriyor yüzünde “Günaydın Suskun Geveze” diye cevaplıyor beni. Yüzümü yıkayıp çıkıyorum.

Koridora henüz şimdi çıkan muhtemelen benim gibi lavabolara gitmekte olan birine sesleniyorum: Günaydın. Aynı karşılığı alıyorum. Onun çıktığı odaya, odasına girmekte olan başka bir çocuk görüyorum. Ona da aydınlık bir gün diliyorum. Gözlerini kırpıştıra kırpıştıra o da “Günaydın” diyor ve odasına giriyor. Kapıyı kapatmasına fırsat vermeden ben de dalıyorum içeri, içeridekilere bakıyorum ve onlara da günaydınlar diliyorum. Benzer karşılık alıyorum. Yatağıma atıyorum kendimi.

E, Suskun Geveze, senin odanmış zaten. İlk selam verdiğin de adını biliyordu, tanışıyormuşsunuz, nesi yabancı onların? Şusu yabancı: İkisi Kore asıllı Amerikalı, ikisi Fars, biri Suriyeli… Hiç tanımadığım birinin odasına, sırf içeridekilere “Günaydın” demek için dalacak kadar sıcakkanlı değilim henüz.

Suskun Geveze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.