30 Nisan 2011 Cumartesi

Gar

Sabah saatlerinde ayak bastım bu şehre. Şimdi, daha tarih değişmemişken yine otogardayım. Otobüsümü bekliyorum. Karnım çok da aç sayılmaz. Ama önümde 8 saatlik bir yolculuk var. Yolu yarılamışken falan illa ki midem kazınıyor olacak. Elim mahkum, gardaki büfelerden birine gidiyorum. Sandviç tarzı bir şeyler olup olmadığını soruyorum. Cevap olumlu. Çeşitleri öğrenmek isteyecekken büfeci başka yöne dönüyor, müşterilerden birine para üstünü uzatıyor. Asırlar sonra tekrar benim bulunduğum tarafa döndüğünde hala orada oluşuma şaşırıyor. “Sandviç kalmamış. Tost vereyim sana.” Geçen asırlar içinde sandviç de biter, dünya savaşı da çıkar, AB’ye bile gireriz. Normal karşılıyorum. Tostun fiyatını soruyorum. 3 lira mı!? Ama karışık alırsam 3 buçuk mu!? Yuh.. Kriz burayı teğet geçmemiş; içinden geçmiş, en değerli parçasını delmiş, ortasında da müşteriler tarafından doldurulmak üzere koca bir boşluk bırakmış. Ufaktan ufaktan tavuk dönerin yanına ilerliyorum. Yarım ekmek arası tavuk döner 2 buçuk lira. Bu fırsata balıklama atlarken şu ikilemde kalıyorum: Tosttan ucuz olan bu yiyecek, penguen eti mi yoksa kerkenez mi? Ilıman iklimlerde ve deniz kıyısında oluşumuzu göz önünde bulundurarak martıda karar kılıyor, kuytu bir köşeye pinekliyor, tadı haşlanmış tavuğunkini aratmayan martı etimi iştahla, lokma lokma mideme indiriyorum. Sabah karşılaştığım üç voleybolcu geliyor aklıma.


“Pardon ağabeycim. 2 dakika tutar mısın şunu?” Seyyar çaycı, bacak kadar bir çocuk, elindeki bardağı bana uzatırken söylüyor bunları. Plastik bardağı avucumun içine bırakıyor. Sıcak çayı da -henüz fincandan boşalırken buharlaşıp yarısı havaya karışan sıcacık çayı- bardağa boca ediyor. Ben daha yandığımı anlamadan elim, çevik bir hareketle bardağı, avucumu yakmayacak bir pozisyona getiriyor. Bardağı geri uzatıyorum. “Çayınız 1 buçuk lira efenim.” Emrivaki kısmına takılmıyorum. Çay, martı eti üstüne iyi gider diye düşünüyorum. Ama nasıl ya? Öğrenci adamım. 1 buçuk liraya çay mı olurmuş? Çocuk insafa geliyor da 1 liraya indiriyor fiyatı. Cüzdanımı çıkarıyorum. Bozuklukları görünce çocuğun gözler fal taşı… “Şu 25’i de ver. Hadi hadi… Bir de öğrenciyim diyorsun.” Zenginim sanki! 25 kuruşum bana, son anda “Bu da benden olsun.” diyerek uzattığı dördüncü şeker de çocuğa kalıyor. Çocuk uzaklaşırken aklım hala voleybolcularda… Ne güzel kızlardı be!

İptal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.