21 Eylül 2011 Çarşamba

Nefes

Güzel bir filmdi, etkileyici bir filmdi. Çok kişinin geçer notunu aldı, benimkini de… Daha önce 2 kez izlemiştim baştan sona. Şimdi başkentten evime dönüyorum. Otobüste, ekranda izleyebileceğim filmlerin adlarını teker teker geçiyorum ve yine bu filmi, Nefes’i seçiyorum.

Şu son, final sahnesinden sonra kapatıyorum ekranı. Gerisi ağlama falan filan, öncesi güzel… Zaten büyük “Gölgeler Krallığı-Şafak Dansı-Yıldız Yağmuru” adlı roman projelerim yüzünden böyle etkileyici, heyecanlı; fedakârlık, hırs, çaba hikâyelerine bayılıyorum. Nereye baksam bir heyecan, bir dram, bir güç gösterisi görüyorum. Bu arada son iki günümü uykusuz geçirdiğimi anımsıyorum. Artık biraz dinlenme vakti… Koltuğuma biraz daha eğim veriyor, sırtımı ve başımı koltuğa yaslıyor, uzun süre sonra nihayet şimdi uykuya…

Uyandırılıyorum. Yanımdaki adam dürtüyor beni. Şaşkın bir ördek yavrusu gibi etrafıma bakıyorum. Sağımdaki adam önündeki koltuğun altına koyduğu eşyalarını topluyor. Sonra soluma dönüyorum. Koridor kalabalık… İnsanlar ayaktalar… Tavana koydukları eşyalarını alıyorlar, yürüyorlar, daracık koridorda izdihama neden oluyorlar. Herkes heyecanlı, otobüsteki herkes panik halinde… Bir şeylerin ters gittiğini ve bu tersliğin bir çarpma, en azından bizim otobüsün bir yere çarpması olmadığını anlıyorum.

Sağımızdaki şeride bir otobüs geliyor ve o da duruyor. Onun içindeki insanlar da hareket halindeler, panik yapmışlar, toparlanıyorlar, inmeye çalışıyorlar ve bu tarafa bizim otobüse bakıyorlar. Sonra bizim otobüste, koridordaki bir anlık seyrekleşmeyle fark ediyorum solumuzdaki sonuncu otobüsü… Hiç ışık yok. İçinde hiçbir hareketlilik, en ufak bir yaşam belirtisi yok. Soldaki otobüste hiçbir kıpırdanma yokken sağdaki iki otobüsün içindeki insanlar panik halinde otobüslerini terk etmeye çalışıyorlar.

Nefes’i izledim ya, aklımdaki düşünce solumuzdaki otobüsün kaza yapmış olabileceği değil, teröristler tarafından yolumuzun kesildiği ve solumuzdakilerin katledildiği. Belli ki telef olmuş herkes. Çantamı hızla sırtıma geçiriyorum. Başımı, bakışlarımı soldaki otobüsten ayırmadan koridorda ilerliyorum, otobüsten iniyorum. Bir anda teröristlerle karşı karşıya gelmemek için -çünkü gerçekten tırsıyorum, sakallıyım diye tehlikeli görülüp indirilmekten korkuyorum- benden hemen önce inenlerin arkasına sığına sığına iniyorum otobüsten. Benden önce inenlerin sağa sola dağılması yüzünden terörist düşüncesi siliniyor aklımdan. Ben indiğimdeyse bütün felaket senaryoları kayıplara karışıyor. Köroğlu Dinlenme Tesislerinde buluyorum kendimi.

İnsanlar nasıl mı paranoyaklaşıyor? Böyle şartlanmalar ve önyargılarla işte… Umarım benim yazacağım Gölgeler Krallığı-Şafak Dansı-Yıldız Yağmuru üçlüsü de böyle paranoyaklaştırır insanı!

Suskun Geveze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.