8 Ağustos 2011 Pazartesi

Devam

Aslında rüya görüyorum.

Çevremde, biri dışında –At Hırsızı- hiçbirini tanımadığım, bir sürü insan ve kasvetli bir hava var. Bizim evin salonu burası, nerden çıktı bu sis, nereden geldi bunca insan bilmiyorum. Zaten şu an kafamı kurcalaması gereken çok daha büyük bir sorunum var. Ya da “üç sorun” diyelim: Eli silahlı üç soyguncu. Bir rehin alınma vakasının orijinindeyiz.

Hayatımda gördüğüm en laubali rehine vakası bu. Soyguncular kendi aralarında bir sohbete tutuşmuşlar, gülüp eğleniyorlar. Sonra bir, iki derken üçü de terk ediyor salonu. Lavaboya… Ne lavabosu ya, tuvalet işte, gidiyorlar. Ne yapmaya gittikleri belli. Üçünün aynı anda farkına varmasıysa şaşırtıcı.

Bizim soyguncuların gitmesiyle rehinelerden biri, bizim bulunduğumuz grubu terk edip öne atılıyor. Ortalıkta, masada bulduğu silahları alıp incelemeye başlıyor. Gerçek bir inceleme değil bu: Oyun oynuyor silahlarla, bize doğrultuyor arada bir, arada bir de pencereden dışarı. Yanlışlıkla basabilir tetiğe… Aptal bir suratı var. Geri zekâlı olduğunu söyleyip polisi aramasını söylüyorum. Alıyor telefonu eline ve bekliyor. 155’i nasıl tuşlayacağını düşünüyor olmalı.

Şu kapıdan girenler bizim üç hırsız… Ellerindeki silahların namluları, telefonu tutan aptala çevriliyor. Vuruyorlar onu. Onun vurulması, adeta zincirleme bir reaksiyon başlatıyor: Kaçışan insanlar yüzünden soğukkanlılıklarını, neşelerini yitiren hırsızlar rehineleri taramaya başlıyor. Önümdeki birkaç kişi patır patır dökülürken can havliyle masanın arkasına saklanmayı başarıyorum. Dik duran ayak sayısı altıya kadar düşüyor. Bizim At Hırsızı da mı öldü lan!

Adamın biri beni fark ediyor. Rüyanın başından beri sırtımda duran çantayı görmüş olmalı. Masanın etrafında dönerek adamdan kaçmaya çalışıyorum. Fakat sorun şu ki adama yüzümü dönerken diğer ikisine arkamı dönmüş oluyorum. Emeklemelerimi hızlandırırken beni kovalayan adamın ayaklarına çarpacağım aklıma gelmiyor. Şu burnumun ucundaki şey de bir taramalı tüfek olmalı. Herhangi bir oyuncak silah gibi aslında… Aradaki farkı anlamak için ne yapmak… Silah patlıyor.

“Has…” Okkalı bir küfür yankılanıyor kafamda. Kaderimin annesiyle ilgili cinsel bir dilek de içeriyor küfrün devamı. Kendimi yere atıyorum gözlerim kapalı bir şekilde. Yavaşça açıyorum sonra. Önce birini, sonra soldaki diğerini… Etrafta kan man yok. İlk tespitlerime göre bir yerim de acımıyor. Düşünüyorum “Acaba kurşun çok hızlı mı girip çıktı?”, diye.

Birinin sesi duyuluyor. “Sanat yönetmeni” ile ilgili bir şey söylüyor. Kalkıyorum. Etrafta kameralar var. Bir de zil sesi çalıyor. Meğer bir film setindeymişim.

Ne biçim rüya lan bu!

Meteor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.