5 Ağustos 2011 Cuma

Sıcak

Yatağımdayım. Hava çok sıcak… Camlar sonuna kadar açık, rüzgârsa üstüne düşen görevi yapmıyor. Evet, hava sıcak çünkü temmuzdayız, sıcak olsun, onla derdim yok. Ama bu sıcak hava, rüzgâr esmeyeceği anlamına gelmiyor ki. Az bir cereyan, hava akımı, en ufak bir kıpırtı da mı olmaz? Yok işte… Birkaç küçük dakika daha var telefonumun ötmesine, ötüp de saatin 7:45 olduğunu haber etmesine.

Isı ve nem bir olmuş, üzerimde ikincil bir deri tabakası oluşturmuş: Pijamam vücuduma yapışmış. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyorum. Islaklık yüzünden yataktaki her hareketim beni rahatsız ediyorken daha serin bir açı, sıcaktan daha az etkileneceğim bir duruş bulmaya çalışıyorum. Sonuç yok. Sıcaktan kaçmak mümkün değil.

Bir an önce kalkıp duş almakla biraz daha tembellik etmek arasında kaldım. Alarmın çalmasınaysa hala birkaç dakika var. Son baktığımda da tam olarak bu kadar dakika yok muydu? Hava o kadar sıcak ki zaman bile genleşmiş vaziyette, dakikalar geçmiyor. Ciddiyim, böyle bir şey gerçek olabilir mi acaba?

Yataktan kalkıyorum, o hiç çalmayacağına inandığım alarmı kapatıyorum. Yatağın başucunda beni bekleyen havlumu kapıyorum. Odamdan banyoya doğru yürüyorum. Hareket halindeyim, havaysa durgun öte yandan başka bir mihenk noktasına göre ben durgunum, hava hareketli ya da öyle bir şey olmalı… Niye en ufak bir serinleme hissi yok?

Soğuk suyun altında beş dakika… Kurulanıyorum. Havluyu belime doluyorum. Banyodan çıkıyorum ve üzerimde yürüyen bir şey dağıtıyor dikkatimi. Bu bir su damlası… Boynumun altından başlamış yolculuğa, yerçekiminin etkisiyle düşüyor. Ve bir tane daha… Omzumdan bileğime koşuyor. Koltuk altımdan belime inen yeni bir tane… Duştan şimdi çıktım. Niye terliyorum? Küresel ısınma, senden nefret ediyorum.

Suskun Geveze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.