28 Ağustos 2011 Pazar

Sen Benim

Sarı dolmuştan iniyorum. Mekânın amblemini ve adını gördüm de indim. Telefonu alıyorum elime, buralarda olmalı Geveze, caddenin doğru tarafına geçmek için arabaların seyrekleşmesini beklerken arıyorum onu. Telefonu yüzüme kapatıyor. Karşıya geçmeye yelteniyorum ama hala fazlaca araba var. Bir kez daha arıyorum Geveze’yi. Caddenin karşısındaki bir şey dikkatimi çekiyor. Geveze bu, kafasına ne olmuş bilmiyorum, merak da etmiyorum, karşıya geçiyorum.

Aşkımı görmeye geldim buraya. Hayır, tabi ki Suskun Geveze değil. Sözünü ettiğim kişi başka biri… Özel, bana özel biri… Heyecanımı bir türlü dizginleyemiyorum, bu gece onunla baş başa çok güzel bir 2 saat geçireceğim. Evet, neyine şaşırıyorsunuz? Tabi ki baş başa olacak. Genç kız triplerine girmiyorum, gerçekten şarkılarını bana yazdığını hissettiğim için böyle konuşuyorum: Bu gece en güzel şarkılarını bana söyleyecek aşkım.

Dün sabahtan beri bu konsere gelmek için can atıyorum. Beni buraya getirmeyi teklif eden ilk kişiyle evlenmeyi de düşünüyordum. Geveze evlenmek için erken olduğunu düşünmüş. Yanlış bir karar vermemi istememiş. Uzun saatler sonunda beni aşkıma götürmeyi teklif eden o oldu.

Geveze biletleri uzatıyor bana. Biletin üstünde görüyorum ismi. Parmaklarımı o isim üzerinde gezdirmek bile tarifi olmayan bir mutluluk veriyor bana. Ahh… Aşığım sana! Caddede dikiliyoruz birkaç dakika. Daha sonra içeri giriyoruz. Attığım her adım, beni ona biraz daha yaklaştırıyor sanki. Oysa onun mekâna gelmesine dakikalar var. Bekliyorum onu, ben geldim.

Centilmenlik denen şeyden eser kalmamış ki! Ama bunu sorun ediyor muyum? Hayır. Geveze’ye uzatıyorum kolasını. Fotoğraf makinemi özenle çıkartıyorum çantamdan. Önümüzdeki dakikalar boş sahnenin fotoğrafını çekmemle geçecek. Aşkım geldiğinde en iyi, en net görüntüyü elde etmek istiyorum. Bu arada aşkımın nereden geleceğini de merak ediyorum. “Islak kelebek” şarkısıyla sahneye konduğunu hayal ediyorum. Sonra karanlıkta çıplak gözle pek de belli olmayan, çektiğim fotoğraftaki bir kapı çarpıyor gözüme, tam da sahnenin köşesinde… Oradan giriş yapacağına emin oluyorum. Oysa seyirciler arasından girişini yapıyor sahneye.

Son şarkısını da söyleyip ayrılıyor sahneden. Aşk bu gece şehri terk etti, en azından mekânı… Şu iki paragraf arasında tam olarak neler olduğunu ben de çok merak ediyorum. Ona “Sen de çok güzelsin.” diye seslenip onu gülümsettiğimi anımsıyorum hayal meyal. Sahneden inip de yakınımdan geçtiğinde hoparlör üzerinden elimi uzatıp onun eline, o güzeller güzeli eline dokundum galiba. Biraz bulanık oralar, beynim uyuşmuş gibi. Bir dakika… Evet! Onun eline dokundum!

Ölüyorum galiba…

Yanlışlar Prensesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.