5 Temmuz 2011 Salı

Kene

Bir dershanede coğrafya öğretmeniyim. Laf aramızda, öğrencilerim tarafından çok seviliyorum. Ben de onları seviyorum. Ama sınav sonrası dönemindeyiz. Şu dönemi, benim öğrencilerimden, onların da ben ve benim gibilerden uzak geçirmesi iki taraf için de daha tatlı olur. Aynen bunu yapıyoruz. Memleketim Çanakkale’deyim. Şehrin kıyıda kenarda kalmış bir köyüne, kendi köyüme, 2 haftalık tatilimi değerlendirmeye geldim. 1 hafta çabuk geçti.

Kırlarda gezip tozuyoruz kuzenlerle. Toz, toprak, çamur, tezek… Her macera yeni bir kir demek… Hava, herhangi başka bir Akdeniz şehrindeki kadar sıcak değil belki ama kabul etmek gerek, Çanakkale güneşi de kavuruyor milleti. Bunaltıcı sıcaklardan korunabilmek ve terden, kirlerden arınmak için her gün duş alınması şart. Ben de duş alıyorum. Duş alırken bacağımdaki bir leke takılıyor gözüme, parmağımla kazıyorum derimden ve yere düşen, bacakları sallanan şeyin bir çamur parçası değil, kene olduğunu anlıyorum.

Sağlık ocağına bir mendil parçası içinde getirdiğim yaramaz kene, şimdi bir tüp içinde, iki parmağım arasında duruyor. Bana yardımcı olamayacağı belirtilen sağlık ocağından ayrılıyorum, arabama atlıyorum, bir devlet hastanesinde muayene olmak üzere şehir merkezine geliyorum.

Devlet hastanesinde üç vezne ve dolayısıyla üç uzunca sıra var. Ortadakine girip beklemeye koyuluyorum. Sıra nihayet bana geldiğinde elimdeki tüpü veznedarın önüne bırakıyorum. Bu kene tarafından ısırıldığımı söylüyorum. Bir şey oluyor, mucizevî bir şey. Arkamdaki kalabalık kızıl deniz gibi yarılıyor, insanlar bariz bir mesafe koyuyorlar benle aralarına. Öyle ki yanlardaki vezneler bile boşalıyor. Veznedar, arkadaşlarına boş boş bakıyor önce. Sonra birini arıyor. Bir görevli eşliğinde muayenehaneye götürülüyorum. Kene ezelden beri var bu topraklarda. Çanakkale’de de kene sebepli bir ölüm vakası olmadı bugüne dek. İçim rahattı geldiğimde. Ama bu özel ilgi tedirgin ediyor beni. Ölüyor muyum?

Doktor, önümüzdeki on beş gün içinde baş dönmesi, yüksek ateş, kusma gibi şikâyetlerim olursa tekrar hastaneye gelmemi istiyor benden. Arabama dönüyorum, ana yoldan çıkıyorum, direksiyonu köy yoluna çeviriyorum. Yolda cep telefonuyla konuşulması yanlış bir davranış… Yine de sürekli sözü edilen ama benim çok da dikkat etmediğim “Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığı” hakkında daha fazla bilgi almam gerek. Açıyorum kayan kapağı, bu topraklardan, Çanakkale’den, cerrah bir arkadaşımı arıyorum. Çok matrak bir adamdır. Seviyorum, sayıyorum ama bazen sözlerini çok garip ve korkutucu buluyorum.

“Kene hastalık taşıyorsa 1 ay içinde ölürsün zaten. Keşke hastaneye kadar gidip boşuna yorulmasaydın. Köye dön, keyfine bak.”

Başım dönüyor, ateşim çıkıyor, midem bulanıyor. Çanakkale’de geçecek kalan 1 haftam, zehir olacak bana. Tabi o kadar ömrüm varsa.

Anonim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.