14 Temmuz 2011 Perşembe

Sürpriz Yumurta

Minibüsteyim. İstanbul’a birkaç dakika önce ayak bastım. Koca bir sekiz ay geçirdim başkentte ama sona erdi. Bugünden itibaren, ait olduğumu hissettiğim bir yerde, bu şehirde geçireceğim günlerimi. Ta ki yeni eğitim öğretim dönemi başlayana kadar…

Küçük bir bavul, bir sırt çantası ve şu an bana çok ağır gelen, eve varır varmaz kurtulmayı planladığım bir pantolon, bir tişörtle köprünün altında iniyorum minibüsten. İndiğim, görece işlek durakta, ancak az önceki minibüstekiler kadar insan var: 5–6 tane. Hayat henüz tam manasıyla başlayamamış İstanbul’da. O insanları arkamda bırakıyorum. Şu an geçtiğim yolu son kullanışımda manyak bir kedi dolanmıştı ayağıma da galiba bir yerlerine basarak canını acıtmıştım. Aynı hatayı tekrarlamamak için gözlerimi dört açtım, evime doğru yürüyorum.

Üçüncü kata kadar azimle tırmanıyorum. Nihayet dairenin girişi göründüğünde bavulumu kapının önüne fırlatıyorum. İki kolumdan birini sırt çantamdan kurtarıyorum, merdivenlere oturuyorum. Ayaklarım bu seyahatte çok yoruldular. O küçük hücrelere, ayakkabılarıma, hapsolmuş halde yaklaşık yedi saatlik bir macera yaşadı her biri. Ayak tabanlarımın tahriş olduğundan şüphem yok. Onları daha fazla rahatsız etmeden özenle çıkartıyorum ayakkabılarımı. Ayağa kalkıyorum, cebimdeki anahtarı yuvaya yerleştirip iki kez çeviriyorum. Tarihim kadar eski bir dünyanın kapısı açılıyor. Ben geldim!

Çantamı, bavulumu evin içine atıp kapıyı kapatıyorum. Annem beni bekliyormuş zaten. Kapının sesini duyunca sesleniyor bana. Yatak odasına gidiyorum. Beni öpmesine, sarılmasına, şımartmasına izin veriyorum. Nerede olduğunu soruyorum.

Kardeşim mi? Yatağındadır yüksek ihtimalle… Horul horul uyuyordur. Hayır, sorduğum şey kardeşimin yeri değil. Yedi saattir yollardayım, pekâlâ tuvaletin yerini soruyor olabilirim. Bu odadan çıkıp sağa dönmem, biraz ilerlemem yeterli. Ama aradığım şey tuvalet de değil. Zaten yıllardır aynı yerde… Minik Melek’imin bana aldığı pelüş eşek mi? Evet, benim için değerli, ama sevgilimin bende gördüğü şeyi görmek istediğimi zannetmiyorum. Başka bir şeyi arıyorum: Çocukluğumu.

Bavulumdan bir kutu çıkarıp balkona koşuyorum. Balkonda, masanın üstünde, gayrinizamî bir halde duran onlarca oyuncağa bakıyorum. Hepsi sürpriz yumurtadan çıkmış, küçük, renkli, desenli, bir sürü plastik… Ankara’da çok kötü bir alışkanlık edindim. Elimdeki kutunun kapağını açıyorum ve içinden, bu kötü alışkanlığımın meyvelerini çıkarıyorum: Daha fazla sürpriz yumurta oyuncağı! Onları da boca ediyorum masanın üzerine, yeni kardeşleriyle tanışsınlar, kaynaşsınlar diye.

Pantolonumun fermuarını indiriyorum. Burada bekleyin. Üstüme rahat bir şeyler giyip yine geleceğim. Elimde bir kutu daha olacak.

Suskun Geveze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.