11 Temmuz 2011 Pazartesi

Yağmur

Bir mesaj daha geliyor telefonuma. Suskun’un metroya inmek üzere olduğunu bildiren o son mesajı üzerinden yirmi dakika geçmişti, bu seferkinin içeriğini tahmin etmek zor değil: “Kurtuluştayım.” Sevgilim bu mesajla kurtuluşu getiriyor bana. Hemen, yanımdaki çantama tıkıştırıyorum defterlerimi, kitaplarımı, notlarımı. Birkaç saattir ders çalıştığım bu mekânı terk ediyorum aceleyle. Çalışma salonundan çıkıp koşar adımlarla Kurtuluş’a yürüyorum.

Yine aynı yerde, Yurtlar Sokağı’nın girişinde karşılıyorum onu. Birbirimizi görür görmez gözlerimiz parlamaya başlıyor. Gözlük numarası büyük, sürekli bilgisayar karşısında vakit geçiriyor şaşkın, gözleri daha fazla bozulacaktır. Bir gün beni seçemese bile gözümün ışığından bulabilecektir, biliyorum. Sarılıyorum ona vakit kaybetmeden. Sıkıca, hiç bırakmamacasına doluyorum kollarımı boynuna. O da belime sardığı kollarıyla boğmaya çalışıyor beni. Rahatsız olmuyorum. Bundan daha güzel bir ölüm şekli hayal edemiyorum.

Bozan hava yüzünden uzun uzun sarılmak yerine bu çok sevdiğimiz Diyet Kafe’ye geliyoruz. Girişin sağında, pencere kenarındaki masaya oturuyoruz. Her zamanki gibi “formalite icabı yemeği seçme” görevi üzerime kalıyor. Birkaç önerime olumsuz yanıt aldıktan sonra Suskun’un istediği çeşitte karar kılıyoruz. Tabaklarımız önümüze geliyor.

Bugün Ankara’dan ayrılacak Suskun. Bense sınavımın olduğu güne dek bu şehirde kalacağım, tek başıma. Bu, bu dönem, buradaki son buluşmamız. Dolayısıyla duygusal bir moddayım şu an. Sarılıyorum sevgilime. Sizler hep bir Geveze olarak biliyorsunuz onu, bense Suskun olarak tanıdım. Yoksa nasıl kandırırdı beni? Yine susuyor. O da yemeğini bırakıp bana sarılıyor. Sağanak başlıyor. Sadece gökten değil benim gözlerimden de damlalar düşüyor. Yağmur yağıyor, ben ağlıyorum. Yağmur şırıl şırıl, ben hüngür hüngür gözyaşı döküyoruz.

Suskun’un tişörtü iyice ıslanıyor, kendime geliyorum biraz. Yemeğin yarısını tabakta bırakıp terk ediyoruz kafeyi. Kötü bir zaman seçtik, yağmurun dinmesini beklemeliydik. Yapmadık. Şemsiyemiz yok, montumuz yok, kapüşonumuz bile yok. Sadece birbirimize sahibiz bugün. Yurdun kapısına kadar yürüyoruz. Koşuşturmadan… Çünkü ne kadar geç varırsak yurda o kadar geç ayrılacağım ondan. Yağmur da zaman da insafsız davranıyor bana. Kuru tek bir noktamız ve geçirecek fazladan tek saniyemiz kalmıyor.

Uzun bir son sarılıştan sonra yanaklarına birer öpücük konduruyorum. Yurduna vardığında üstünü değiştirmesini tembihliyorum. Hayır, emrediyorum, mutlaka değiştirmeli! İçime sinmese de bırakıyorum ellerini. Kapıdan çıkışını, yeniden yağmurla buluşmasını seyrediyorum. Sırılsıklam bir sevgili görüyorum, âşık bir sevgili görüyorum, benim sevgilimi görüyorum. Ve artık bir şey göremiyorum, köşeyi dönüyor.

Minik Melek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.