9 Temmuz 2011 Cumartesi

Sabah

Uyandım. Çıkmak istemiyorum bu yataktan. Kim kalkmak ister ki? Sanki eylemsizlik yasalarını tekrarlayan deneyleriz hepimiz: Yataktaki insan yatmak, ayaktaki insan uyanık kalmak istiyor. Ama ders çalışmam gerek. Bu hafta sonu sınavım var: Lisans Yerleştirme Sınavı. Dandik mi dandik bir isim… Ama bu sınavda başarısız olmak bana koca bir yıla mal olur. İsminin saçma oluşunu umursamadan onu ciddiye almam, öncesinde biraz çaba sarf etmem gerek.

Yataktan çıkmıyorum, doğruluyorum. İlk işim cep telefonumun alarmını susturmak ve mesajları kontrol etmek… Yastığın az ötesinde buluyorum onu. Yeni mesaj yok. Hazır elim değmişken internete de gireyim bari. Birkaç saniye bekliyorum. İnternette, Facebook’ta, yeni bir haber yok. Ayaklarımı halıya, telefonumu yatağımın yanındaki masaya bırakıp banyoya gidiyorum.

Yüzümü yıkıyorum. Saçlarımı yakın zamanda kızıla boyatmıştım. Bu yeni görüntümü bir kez daha inceliyorum. Saçlarımın hali içime sindiğine göre bana yakışmış olmalı. Aynadaki, güzel bir kız, kabul etmek gerek… Hayır, narsist değilim, öyle demeyin. Büyük bir yarası, lekesi olmaması halinden, gözlerin burnun yanlarında, kaşların altında oluşundan, en basit anlamda güzellikten bahsediyorum. Âşık olunası bir güzellik olup olmadığı hakkında son kararı ancak gelecekteki sevgilim “Berksancan” verebilir.

Mutfaktayım. Koca bir bardak soğuk suyu boğazımdan aşağı boca ediyorum. Mutfak camından dışarıyı seyrediyorum birkaç saniye. Sokaktan tek tük adamlar, kadınlar geçiyorlar. Havada nefis bir beste yankılanıyor. Kuşlar neşeyle cıvıldaşıyor, henüz insanlar gürültüleriyle, diğer sesleri kirletmeden önce.

Huzurla doluyum. Yatağıma dönüyorum. Mışıl mışıl uyuyorum. Sahi… Zaten niye uyanmıştım ki?

Yanlışlar Prensesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.