Bir dört yolda, kaldırımdayım. Ayakta duran kırmızı adamın, yeşil ve yürüyenle yer değiştirmesini bekliyorum. Işık yanıyor. Karşıya geçmeye yelteniyorum, ilk adımımı atmışım ya da atmayı aklımdan geçiriyorum. Bir çarpışma sesiyle başımı dört yolun merkezine çeviriyorum: Bir otomobil, sürücü koltuğunda bir bayan, arabanın önünde bir motosiklet… Motosiklette kimse yok.
Havada bir kask, peşinden bir beden sürükleyerek süzülüyor. Bana doğru uçuyor! Hemen geri çekiliyorum. Kask, içindeki kafa ile birlikte ayaklarımın azıcık önüne düşüyor. Benim ayaklarımın önüne… Geri çekilmiş olmasaydım ayaklarım tarafından doldurulacak olan hacmi dolduruyor adam. Yere kapaklanmış, öylece duruyor.
Hareket etmek istiyorum ama buna engel olan bir şeyler var, beceremiyorum. Doktor olursam kriz anlarıyla böyle mi başa çıkacağım? Şu an yapabildiğim tek şey etrafı izlemek, şekiller görmek, sesler duymak. Ama gerçekten hissetmeye gelince sıra, koca bir hiçlik duygusu… Dedim ya, sadece izliyorum, diye. İzlemek de nasıl bir izlemek! Hani filmlerde yavaş çekim akar ya bazı sahneler özellikle heyecanın dorukta olduğu saniyelerde, işte tam da öyle akıyor zaman. Damla damla… Her ayrıntı kazınıyor aklıma: Motorun rengi, kazayı görüp de ilk koşan esmer adam, yanımda duran sarışın kadın…
Dizlerimin kilidi açılır açılmaz evimin yolunu tutuyorum. Kendimi salondan içeri, kanepenin üzerine, televizyonun karşısına atıyorum. Terör, cinayet, tecavüz, kaza haberleri almak üzere beklemeye koyuluyorum. Alışmak zorundayım, çok kötü bir dünyada yaşıyorum. Sen de öyle…
Entomofobia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.