15 Mayıs 2011 Pazar

Tekin Değilim

Alıştım garlara, gezip tozmaya, seyahat etmeye. Sanırım sıkılıyorum sürekli aynı enlemde aynı boylamda kalmaktan. Ayrıca aynı anda hem okuldaki devamsızlığımı dönem tekrarı sınırından uzak tutmak hem de sevemediğim şu Ankara’dan uzak durmak mümkün değil. Bu yüzden yine Ankara şehirlerarası otogarındayım. Yolculuğun başlangıç noktası olduğunda o kadar da sevimsiz görünmüyor gözüme.

Elimde bavulum, otobüsümün kalkmasına dakikalar… Bekleme salonuna çıkıyorum. Oturacak çok yer var. “Oturakları yatak olarak kullanan bıyıklı adam” manzarasına sahip olmayan birini gözüme kestiriyorum. Seçtiğim yerin çaprazında geleneksel bir Türk Ailesi konuşlanmış. Başörtülü bir teyze var. Kucağında bebesi, yanında kocası duruyor.

Aşti’de oturma yerleri gıcık eder adamı. Yaklaşık on kişinin oturabileceği uzunlukta, kenarları olabildiğince yuvarlatılmış, metal koltuklar… Kenarların kavisliliği ve metalin pürüzsüzlüğü oturağı oturamamaya, kaymaya oldukça elverişli hale getirdiğinden yapılabilecek en iyi şeyi yapıyor, bir bacağımı ötekinin üstüne atıyorum. Elimde telefon var, mesaj falan atıyorum millete.

Çaprazımdaki kadın kalkıyor, bebeğini uyutma çabasıyla sallana sallana yürüyor. Daha üç dört adım atmışken kocası sesleniyor ona. Kadının adı Gülay’mış. İlk seslenişi duymuyor, ikincisinde kocasına “Emmo” diye hitap ediyor. Kocasının adını merak ediyorum: Emmanuel? Kadın, “Yanıma otur.” çağrısına uyuyor. Ne olduğunu soruyor? İnanamıyor, kocasının abarttığını düşünüyor. Kocası iki kez aynı sözü söylüyor; ilkinde fısıltıyla, ikincisinde daha anlaşılır bir dille: “Tekin değil bu.”

Söz konusu “bu”, benim… O ailenin kalkıp uzaklaşması ardından önce bacak bacak üstüne atmayı bırakıyorum, sonra eşyalarımı daha yakınıma çekiyorum. Yalnız kalmış durumdayım, güvende hissetmiyorum Tekin olmayan ben ile aynı ortamı paylaşmaya daha fazla cesaret edemiyorum. Kalkıyorum.

İptal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.