Yürüyorum bir caddede. Hiç kopamadığım kot pantolonum var üzerimde. Pembe bir bluz, mavi bir hırka… Her sabah, alışkanlık olmuş, o günün hâkim rengi neyse o renk oje sürerim tırnaklarıma. Renk spektrumum tahmin edebileceğinizden daha geniş: 3 farklı mavim var mesela. Bugünse tırnaklarımın rengi pembe… Yürürken dikkatimi çekiyor o tırnaklar. Acaba gerçekten güzel oluyorlar mı yoksa çok saçma bir iş mi yapıyorum rengârenk ojeler seçerek? Tekrar tırnaklarıma ve bluzuma bakıyorum, cevap veriyorum: Pembe farla renklendirilmiş göz kapaklarım da düşünülürse gerçekten uyumlu ve güzel oluyorlar.
Yürümeye devam ediyorum. Birazdan yürüyüş sona erecek, taksi durağına varacağım, evime gideceğim. Taksi durağına az bir mesafe kala sağımda bir kol beliriyor. Aynı kolun bir eşi solumda… Ve o iki kol karnımda buluşmak üzere kapanıyorlar. Biri sarılıyor bana! Sevgilim yok ve bu kollar bir erkeğe ait. Şok olmuş durumdayım. Beni sıkıca saran kollardan kurtulup arkamdaki adama bakıyorum. Tanımıyorum.
Hemen kendimi taksiye atıyorum. Adrenalin seviyem yükselmiş durumda. Zorlukla söylüyorum taksiciye evimin bulunduğu yeri. Taksi harekete geçtiğinde adamla göz göze geliyoruz. İki kolunu yanlara açmış, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına şapşal bir ifade takınmış yüzüne. Sanki benden daha çok şaşırmış bu duruma.
Evime, güvenli bölgeye, vardığımda bir nebze rahatlayabiliyorum. Odama koşar adımlarla yürüyorum, çantamı bırakıyorum. Hemen yüzümü yıkamaya gidiyorum. Salona dönüyorum.
Önce pembe rengini kaybetmiş göz kapaklarına ve şimdi yüzün tamamına bakıyorum. Benim mi bu gencecik yüz? Benim mi bu gözler, bu burun, bu çatık kaşlar? Değil işte! Her şey biraz daha berraklaşıyor o andan itibaren. Ben ne kadar inkâr edersem edeyim yüzüm benzersiz değil, karşımdaki yüzle, tek yumurta ikiziminkiyle aynı.
Baloncuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Alakalı alakasız söyleyecek sözün, anlatacak anı'n varsa sen de paylaş.